23 Kasım 2016 Çarşamba

Medeni Hukuk Final Soruları ve Cevapları


FATİH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
MEDENİ HUKUKA GİRİŞ VE KİŞİLER HUKUKU DÖNEM SONU SINAVI
METİN SORULARI
       1.      Yokluk ve kesin hükümsüzlük hallerini birer örnek vererek açıklayınız. Kesin hükümsüz bir işlemle yoklukla sakat bir işlem arasında, özellikle ileri sürülmelerinin dürüstlük kuralına aykırılığı açısından nasıl bir fark bulunabilir? Açıklayınız. (5 puan)
       2.      Hak ve fiil ehliyetlerini ayrı ayrı açıklayınız. Hak ehliyeti ve fiil ehliyeti için aranan şartlar nelerdir? Fiil ehliyetinin farklı görünümlerini kategorilere ayırarak yazınız. (5 puan)
        3.      a) Faraziye (varsayım-fiktion) ile karine arasındaki farkı açıklayınız.(5 puan)
        b) itiraz ile def’i arasındaki farkı, birer örnek eşliğinde açıklayınız. (5 puan).
        4.      Şart ne demektir? Şartın hangi türlerinden bahsedilebilir? Vadeden farkı nedir? Açıklayınız. (5 puan)


OLAY SORULARI
Olay I

Ticaretle uğraşan A, piyasaya olan yüklü miktardaki borçlarını ödemek için bankaya kredi başvurusunda bulunmuş; banka, borca karşı bir teminat gösterilmesini istemiş; A da memleketindeki 40 dönüm arazisini teminat göstermiştir.
Soru: A’nın araziyi teminat göstermesi dolayısıyla bankanın elde ettiği hakkın niteliği nedir? Açıklayınız. Bu hak ne zaman sona erer? (10 puan)

Olay II
Psikolojik rahatsızlıkları nedeniyle vesayet altına alınmış olan A, bu durumunu gizleyerek gayet sağlıklı bir görünümle X Bankası’ndan konut kredisi almak için başvurmuş,  adına kayıtlı taşınmaz üzerinde ipotek kurulması için de oğluna vekâlet vermiştir. Kredinin ödenmemesi üzerine X Bankası takip başlatınca kendisinin işlem ehliyetinin bulunmadığı, bu nedenle borçtan sorumlu olmadığı gerekçesiyle borcunu ödemekten kaçınmıştır. X Bankasının açtığı eda davasına karşı açtığı karşılık davada, A, borçlu olmadığının tespitini ve ipoteğin kaldırılmasını (fekkini) talep etmiştir. X Bankası ise kredi işlemleri sırasında A’nın normal göründüğünü ve vesayet altında olduğuna veya rahatsızlığına dair bir bilginin bankaya iletilmediğini ileri sürmüştür.
Soru: Olayda tarafların iddialarını değerlendiriniz. A’nın rahatsızlığı nedeniyle vesayet altına alınmış olması dolayısıyla bu işlem geçerli midir? Bankanın ileri sürdüğü savunma hangi hukuki kuruma dayanmaktadır? Bankanın savunması yerinde midir? (10 puan)

Olay III
Uluslararası nakliyat şirketinde tır şoförü olarak çalışan A, 12.05.2012 tarihinde, iç savaş devam eden, Suriye’nin Halep şehrine mal götürmüştür. A’nın yola çıkmasının ardından 10 gün sonra telefonu sürekli olarak kapsamı alanı dışında kalmış ve karısı K, kendisi ile hiç iletişim kuramamıştır. 3 yıl boyunca kocasının dönmesini bekleyen K, A’nın artık dönmeyeceğine kanaat getirerek M ile evlenmeye karar vermiştir.
Soru 1: Olayda K’nın bu evliliği gerçekleştirebilmesi mümkün müdür? Nasıl? Hangi hukuki süreci takip etmesi gerekir? (10 puan)
Soru 2: Olayda A’nın kaldığı otelde bir patlama gerçekleştiği yönünde bir haber alınsa idi 1. soruya vereceğiniz cevap değişir miydi? Açıklayınız. (10 puan)

Olay IV
Böbrek rahatsızlığı üzerine hastaneye giden H, ameliyat olması gerektiğini öğrenmiştir. Ameliyatın kapsamını ve aşamalarını öğrenen H, şartları kabul etmiş ve belirlenen tarihte ameliyata alınmıştır. Ameliyat sırasında normal seyrin dışında komplikasyonlar gelişince doktor hastayı kurtarmak amacıyla ameliyatın kapsamını genişletmiş ve böbreklerden birini almıştır. Ameliyat sonrası narkozun etkisinden kurtulan H, durumu öğrenince çok üzülmüş ve sinirlenmiş acilen avukatını arayarak doktor aleyhine dava açmasını istemiştir.
Soru: H’nin doktor aleyhine açtığı dava, hangi hukuki gerekçeye dayanmaktadır? Bu davanın açılabilmesi için hangi şartların gerçekleşmesi gerekir? Açılacak dava veya davalarda H’nın hangi talepleri söz konusu olabilir? Açılan dava karşısında doktorun ileri sürebileceği bir savunma var mıdır? Açıklayınız. (10 puan)

Olay V
Ünlü bir sporcu olan Ü, gece yarısı K adlı kız arkadaşıyla lokantadan çıkarken gazeticilerle karşılaşmış, fotoğrafının çekilmesine karşı çıkmamış, hatta K ile beraber poz da vermiştir. Ancak ertesi gün bir gazetede bu fotoğraflarıyla birlikte, yaz aylarında bir yatta aralarında K’nın da bulunduğu bir grup arkadaşıyla eğlenirken, tele objektifle çekilmiş mayolu fotoğraflarının da yayınlandığını görmüş ve bundan çok üzüntü duymuştur. Haberi okuyunca, aslında çocukluk arkadaşı olan K’nın sevgilisi olduğu, kendisine pahalı bir yüzük hediye ettiği ve yakında evleneceklerinin yazıldığını anlamış ve üzüntüsü daha da artmıştır.
Soru 1: Avukatı olarak Ü’ye nasıl tavsiyede bulunursunuz? Gazetecilere kendisinin poz vermiş olmasının, açmayı düşündüğünüz davalara etkisi olur mu? Hangi davaları açmayı düşünürsünüz? Neden? (10 puan)
Soru 2: K açısından yukarıdaki sorulara ne cevap verirsiniz? (10 puan)
Soru 3: Haberde, konuya ilişkin bir yazı dizisinin hafta sonundan itibaren yayınlanacağının duyurusu yapılmıştır. Bu durumda farklı bir öneriniz olabilir mi? (5 puan)



CEVAP ANAHTARI
METİN SORULARI
1.      Yokluk, hukuki işlemin kurucu unsurlarından bir veya bir kaçının eksikliği halinde, hukuki işlemin hiç kurulmamış olduğunu, varlık kazanmadığını ifade eder. Bütün hukuki işlemler için kurucu unsur olan irade beyanının bulunmaması halinde yokluk söz konusu olur. Sözleşmenin altına atılan imza irade beyanını gösterdiğinden, imzanın bulunmaması sözleşmenin kurulmadığını gösterir. Evlenmenin evlendirme memuru huzurunda yapılması da (resmi tören)  kurucu unsurdur. Taraflardan birinin kadın diğerinin erkek olması da evlilik bakımından kurucu unsurdur. Bu unsurlardan biri eksik kalırsa evlilik sakat olarak bile hukuk âlemine çıkmış olmaz; yok hükmündedir. İmam nikâhı adı altında resmi memur huzurunda gerçekleşmeyen evlilikler yok hükmündedir.
Kesin hükümsüzlükte ise kurucu unsurlarda eksiklik olmamakla birlikte geçerlilik şartlarından kamu düzenini ilgilendirecek önemde bulunanların yerine getirilmemesi söz konusu olur. Mesela bir hukuki işlemin geçerliliği bir şekle bağlanmışsa şekle uygun yapılmayan  hukuki işlem kesin hükümsüz olacaktır: Taşınmazın devri borcunu doğuran sözleşmenin (satış, bağışlama gibi)  tapu sicil memuru tarafından resmi şekilde yapılmaması gibi….
Yokluk ve kesin hükümsüzlüğün ileri sürülmesinin dürüstlük kuralının uygulanması bakımından farklı sonuçları vardır. Kesin hükümsüz bir işlemin hükümsüzlüğünü ileri sürmek, belirli koşulların varlığı halinde dürüstlük kuralını aykırı sayılır ve bu durumda işlemin geçerliymiş gibi sonuç doğurduğu kabul edilir. Örneğin şekle aykırı satış sözleşmesinin ifasına hükmedilebilir. Buna karşılık, kurucu unsuru eksik, dolayısıyla yok hükmünde olan bir işlemin, yokluğu ileri sürmenin dürüstlük kuralına ve hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle dahi olsa ayakta tutulması (var ve geçerli sayılması) mümkün değildir.
2.      Hak ehliyeti, kişinin hak ve borçlara sahip olabilme yeteneğidir.
Fiil ehliyeti, kişinin kendi iradesiyle hak sahibi olabilmesi ve borç altına girebilmesini ifade eder.
Hak ehliyetinde eşitlik ve genellik prensipleri söz konusudur. Dolayısıyla her insanın hak ehliyeti vardır. Ancak, insanlar arasındaki doğal ve fiili farklar hak ehliyetine sınırlama getirilmesini meşrulaştırabilir: Yaş, vatandaşlık gibi…
Fiil ehliyeti ise doğuştan kazanılmaz. Bunun için Kanun bazı şartlar öngörmüştür (MK m. 10) kişinin ayırt etme gücüne sahip olması, kısıtlanmamış olması,  ergin olması ve kendisine yasal danışman atanmamış olması.
Ayırt etme gücünü, kişinin fiillerini ve sonuçlarını idrak edebilmesi olarak anlamak gerekir. 
Kanun’a göre, ayrık durumlar istisna tutulmak kaydıyla, kişi, 18 yaşını doldurmakla ergin olur (MK m.11).
Kısıtlanmamış olmak ise fiil ehliyeti için olumsuz şarttır. Kanun’da öngörülen sebeplerle bir kişi hakkında mahkeme tarafından kısıtlama kararı verilirse bu kişi artık vesayet altına alınmıştır, ergin olsa bile fiil ehliyeti kısıtlanmış olur.
Fiil ehliyetinin dört farklı görünümü mevcuttur:
Tam ehliyetliler: Ayırt etme gücü olan, ergin ve kısıtlı olmayan kişi, kendisine yasal danışman da atanmamışsa tam ehliyetlidir.
Sınırlı ehliyetliler: Yasal danışman atanmama dışında tam ehliyetin bütün koşullarını gerçekleştiren kimseye sınırlı ehliyetli denir. Ayırt etme gücü, erginlik ve kısıtlı olmama şartını haiz olan bu kişilerde aslolan ehliyettir. Ancak Kanun’da sayılan belirli işlemleri yaparken danışmanının oyunu alması gerekir.
Tam ehliyetsizler: Tam ehliyetsizlerin ayırt etme gücü yoktur. Fiillerinin sonuçlarını idrak edemedikleri için yaptıkları işlemler hukuken geçerli değildir.
Sınırlı ehliyetsizler: Ayırt etme gücü bulunmasına karşılık 18 yaşını doldurmamış veya kısıtlanmış olanlar sınırlı ehliyetsizdir. Bunlar kural olarak işlem ehliyetine sahip değildir. Ancak yasal temsilcilerinin önceden vereceği izin veya sonradan vereceği onay ile borç altına girebilirler. Haksız fiiller bakımından ehliyetli kabul edilirler.
3.      a) Faraziye, belli bir olaya kanunun kesin bir sonuç bağlamasıdır. Faraziyenin aksi iddia ve ispat olunamaz. Mesela BK m. 39’daki düzenlemeye göre hata veya hile sonucu sözleşme imzalayan kişi, hata veya hileyi öğrenmesinden itibaren bir yıl içinde sözleşmeyle bağlı olmadığını bildirmezse sözleşmeyi onamış sayılır. Burada kanun koyucu, aldatılanın/aldananın bir yıl boyunca sözleşmeyle bağlı olmayı reddetmemesine bir hukuksal sonuç bağlamıştır, bu sonucun gerçekleşmediği artık iddia veya ispat olunamaz.
Karine ise, kanunun ispat edilebilecek bir olguyu, aksi sabit oluncaya kadar, ispatı gerekli bir başka olgunun delili saymış olmasıdır. Bu yönüyle faraziyeden ayrılan karine, aksi ispat edilirse çürütülmüş olur. Karineye dayanan ispat yükünden kurtulur. Karşı taraf aksini ispat ederse karine ortadan kalkar. Mesela hukukumuzda iyiniyet karinesi mevcuttur. Bir hakkı iyiniyetle kazandığını iddia eden, iyiniyetli olduğunu ispat etmek zorunda değildir. Kötüniyet iddiasında bulunan karşı taraf iddiasını ispat ederse iyiniyet karinesi çürütülmüş olur.  
b) Hem itiraz hem def’i, davacının ileri sürdüğü olgular ve dava sebeplerine karşı davalının kullanabileceği savunma imkânlarıdır. Ancak temelde bazı farklılıkları vardır:
İtiraz: Bir hakkın doğumuna engel olan veya hakkı sona erdiren olguların ileri sürülmesidir. İtirazı taraflar ileri sürmese de dava dosyasından anlaşılıyorsa hâkim, res’en nazara alır. Mesela hak düşürücü süreye bağlı olan bir hakkın, süresi içinde kullanılmamış olması itiraz oluşturur. Bu olgu dava dosyasından anlaşılıyorsa, davalı ileri sürmese bile hakim görevi gereği hakkın düştüğünü (sukut ettiğini) dikkate alır.
Def’i: Davalının borçlu bulunduğu edimi, özel bir sebebe dayanarak yerine getirmekten kaçınmasına imkân veren bir savunma yoludur. Def’i oluşturan sebepleri, tarafların ileri sürmesi gerekir, hâkim res’en nazara almaz. Mesela, bir borca yönelik zamanaşımı süresi dolmuşsa borçlu taraf, borcun varlığını kabul etmekle beraber zamanaşımı süresinin dolduğunu ileri sürebilir. Bu durumda borç ortadan kalkmamıştır ama borçlu taraf artık ifaya zorlanamaz.
4.      Şart: Gelecekte gerçekleşmesi beklenen; fakat gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz belli olmayan olaydır. Geciktirici ve bozucu şart olarak ikiye ayrılır.
Geciktirici şart, bir hukuki işlemin sonuç doğurmaya başlaması bir şarta bağlanmışsa söz konusu olur. Diğer bir ifadeyle şart gerçekleştikten sonra bu şarta bağlı olarak hukuki işlem sonuç doğurur.
Bozucu şart ise, belirlenen şartın baştan beri hüküm ifade eden hukuki işlemin hükümlerini doğurmasını sona erdirmek üzere kabul edilmesi halinde mevcuttur. Bozucu şartta hukuki işlem baştan itibaren kurulmuştur, ancak şart gerçekleşirse hukuki işlem ortadan kalkar.
Vade: Bir hukuki işlemin hükümlerini doğurması için kurucu unsurların gerçekleşmesinden sonra belirli bir sürenin geçmesi gerekiyorsa o hukuki işlem vadeye bağlanmıştır. Vade ile şartın farkı, hukuki işlemin kendisine bağlandığı olgunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği noktasındadır. Vadenin kendisine bağlandığı olgu, belirli veya belirsiz bir süre olduğundan kesin olarak gerçekleşecekken; şartta bu olgunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli değildir.


OLAY SORULARI

Olay I
A’nın arazisini teminat göstermesi sonucu banka arazi üzerinde rehin hakkı elde etmiştir. Rehin hakkı, sınırlı ayni haklardan biridir. Olayda rehin hakkının türlerinden olan taşınmaz rehni, yani ipotek söz konusudur
Olayımızda A’nın taşınmazı üzerinde kurduğu rehin, bankanın alacağı için teminat fonksiyonunu ifa eder. Yani borç ödenmediğinde bankaya, araziyi paraya çevirerek alacağını tahsil etme yetkisi verir. Bu mutlak hak niteliğinde ayni bir hak olduğundan, bankanın taşınmaz üzerinde kişisel hakkı olanların önüne geçerek alacağını tahsil etmesini sağlar.
Rehin hakkı, alacağa bağlı bir haktır (ikincil nitelikte-fer’i hak). Prensip olarak fer’i haklar, asıl alacağın mukadderatına tabidir. Yani asıl alacak sona erince rehin hakkı da sona erer. Olayımızda da A, bankaya olan kredi borcunu ödediği zaman bankanın rehin hakkı da ortadan kalkar (BK m. 131).

Olay II
Olayda iddiaların yerindeliğini saptayabilmek için öncelikle A’nın ehliyet durumunu tespit etmek gerekmektedir. A, psikolojik rahatsızlıkları nedeniyle vesayet altına alındığı için ehliyetsizdir. A’nın rahatsızlığı ayırt etme gücünü kaldıracak nitelikte ise tam ehliyetsiz, bu nitelikte değilse sınırlı ehliyetsizdir. Kural olarak tam ehliyetsizin işlemleri hükümsüzdür (TMK m. 15). A’nın ayırt etme gücüne sahip olması halinde ise bu işlemi yasal temsilcisinin izni veya onayı ile yapabilir. Olayda bu iki halden hiçbiri mevcut olmadığından, hukuki işlem geçersizdir. A, bu nedenle kredi işleminin hükümsüz olduğunu ileri sürmüştür. Bu, A’nın hakkıdır.
Ancak, X de açıkça ifade etmemekle birlikte, A’nın hükümsüzlüğü ileri sürme hakkını kötüye kullandığını ileri sürmektedir. MK 2’de düzenlenen dürüstlük kuralı kamu düzenine ilişkin olduğundan, dosyadan anlaşılmak koşuluyla hâkim tarafından re’sen dikkate alınır. Ehliyete ilişkin hükümler, ehliyetsiz kimseyi korumak için sevk edilmiştir. Ancak, olayda söz konusu olduğu gibi, işlem geçersiz olmakla birlikte borçlu (Banka) tarafından ifa edilmiş ve ehliyetsiz bundan yararlanmıştır. Yargıtay bu tür durumlarda, somut olayın koşullarını değerlendirerek, geçersizliği ileri sürmenin hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğine karar vermektedir.

Olay III
1.      Olayda K’nın M ile evlenip evlenemeyeceği A ile evliliğinin devam edip etmemesine bağlıdır. K’nın evliliğinin devam edip etmediği meselesi ise A’nin kişiliğinin devam etmesiyle ilgilidir. A’nın kesin olarak öldüğü bilinmediğine göre kişiliği ancak hükmen sona erdirilebilir. Kesin ölüm dışında kişiliği hükmen sona erdiren haller; gaiplik ve ölüm karinesidir.
Olayda öncelikle gaipliği değerlendirmek gerekmektedir. Gaiplik TMK m.32’de düzenlenmiştir. Bu hükme göre bir kimse, ölümüne kesin gözle bakılmamakla beraber, ölüm tehlikesi içinde kaybolmuş veya kendisinden uzun süredir haber alınamıyorsa ve bu kimsenin ölmüş olması ihtimali kuvvetli ise, gaipliğine karar verilerek kişiliği sonlandırılabilir. Olayda da A, savaş bölgesi olan bir yere gitmek üzere yola çıkmış, belli bir süre sonra kendisi ile iletişim kopmuştur. Burada A, iç savaş olan bir yere gittiği için ölüm tehlikesi altında kaybolmuştur ve ölmüş olma ihtimali yüksektir. Ölüm tehlikesi içinde kaybolan kişiler hakkında gaiplik kararı verilebilmesi için ölüm tehlikesi üzerinden 1 yıl geçmiş olması gerekir.
Olayda K’nın TMK m. 32’ye göre A’nın son yerleşim yeri asliye hukuk mahkemesine gaiplik kararın verilmesi için başvurması gerekir.  Mahkeme de m. 33’te bulunan usule göre gerekli ilanları vererek A’ya ulaşmaya veya kendisi hakkında bilgi almaya çalışır. İlanlar sonuçsuz kalırsa gaiplik kararı verilir. Ancak gaiplik kararı verilmesi, doğrudan evliliği sonlandırmaz, ayrıca evliliğin feshine karar verilmesi gereklidir, yoksa gaibin eşi evlilik devam ettiği için evlenemez (TMK 131). Olayda K, gaiplikle birlikte veya sonradan evliliğin feshini de istemelidir. Ancak bu aşamalardan sonra  M ile evlenebilir.
2.      K’nın kaldığı otelde patlama olması halinde 1. soruya verilecek cevabın gaiplik değil, ölüm karinesi olması gerekir. Patlama sonucu K’nın ölmüş olma ihtimali kesine yakın derecede yüksektir. Ancak bir kişinin ölmüş olduğu sonucuna varabilmek için cesedinin bulunması ve o cesedin kişiye ait olduğunun kesin bir şekilde bilinmesi gerekmektedir. Eğer ceset mevcut değilse fakat ölümüne de kesin gözüyle bakılacak bir olay yaşanmışsa burada artık ölüm karinesinin olduğuna karar verilir ve kişi ölmüş gibi sonuçlara tabi olur.
Olayda K, yaşadıkları yerin en büyük mülki amirine başvurarak A hakkında ölüm kaydının tutulmasını talep edebileceği gibi mahkemeden de ölüm karinesinin tespitini isteyebilir (TMK m.44). Ölüm karinesine hükmedildikten sonra kişi ölüm tehlikesinin gerçekleştiği andan itibaren ölmüş sayılır. Bu durumda artık evlilik de kendiliğinden sona ereceğinden K’nın, evliliğin feshini dava etmesine gerek bulunmaz. Önceki evliliği sona eren K, M ile evlenebilecektir.

Olay IV
Olayda H’nın doktor aleyhine açtığı dava, kişilik haklarının kapsamında olan vücut tamlığının ihlal edilmesi gerekçesine dayanmaktadır. Kişilik hakkı mutlak haklardan olduğu için bu alana yönelik her türlü saldırı hukuka aykırıdır ve dava edilebilir. Ancak bu davanın açılabilmesi için saldırının hukuka aykırı olması, diğer bir deyimle hukuka uygunluk sebeplerinin bulunmaması gerekmektedir. Bu hukuka uygunluk sebeplerini mağdurun rızası, üstün nitelikte özel yarar, üstün nitelikte kamu yararı, kanunun verdiği yetkinin kullanılması olarak sıralayabiliriz. Bu dört halden birisi yoksa kişiliğe yapılan saldırı dolayısıyla mağdurun dava hakkı doğacaktır.
Olayımızda tıbbi müdahale sona erdiği (ameliyat bittiği ve müdahale gerçekleşip son bulduğu) için artık önleme veya durdurma talep edilemez. Hukuka aykırılığın tespiti dava yoluyla talep edilebilir. Ayrıca varsa maddi ve manevi zarar için tazminat da talep edilebilir. Hasta ve doktor arasında vekâlet ilişkisi olduğu için ve ameliyat öncesi ameliyatın olağan kapsam ve aşamaları hastaya bildirildiğinden hasta dilerse sözleşmeye dilerse haksız fiile dayalı olarak maddi ve manevi tazminat talep edebilir. Çünkü vücut tamlığına yapılan saldırının mağdurun ruhi çöküntü yaşamasına, acı ve elem çekmesine (manevi zarar) neden olacağı açıktır. Böbreğinin alınması da gerek iyieşme süresinin uzaması, gerekse hastane ve bakım masraflarının artması nedeniyle maddi zarar oluşturur.
Olayda doktor, H’nın rızası ile hareket ettiğini iddia edebilirse de, rızanın kapsamı aşılmıştır. Dolayısıyla, doktorun ameliyat sırasında karar verdiği böbrek alınması operasyonu için rızadan söz edilemez. Buna karşılık, hastanın sağlığı için gerekli olması ve rıza alınmak üzere beklenmesinde telafisi imkânsız zarar bulunması ihtimalinde hastanın rızası olmasa bile müdahale hukuka aykırı sayılmaz. Bu hallerde hasta narkozun etkisinde olmasa bu müdahaleye zaten rıza gösterirdi faraziyesinden yola çıkılmaktadır. Olayda da ameliyatta normal seyrin dışında komplikasyonlar ortaya çıktığı ve doktorun müdahaleyi hastayı kurtarmak amacıyla yaptığı belirtilmektedir. Dolayısıyla hastanın hayatta kalabilmek için zaten bu müdahaleye rıza göstereceği varsayımında burada hukuka aykırılığı ortadan kaldıran bir hâl olduğu gerekçesiyle doktor tazminat ödemekten kurtulabilir.

Olay V
1. Olayda sporcu Ü, gazetecilerin fotoğrafını çekmesine rıza göstermiş fakat gazeteciler ertesi gün tele objektifle yatta çekilen mayolu fotoğraflarını yayınlayıp bir de çocukluk arkadaşı K ile sevgili oldukları ve evlenecekleri yönündeki asılsız haberi yazmıştır. Bunlar, Ü’nün kişilik haklarına saldırı teşkil etmektedir. Kişilik hakları kapsamında korunan özel hayatın gizliliği ve kişinin resmi üzerindeki hakları ihlal edilmiştir. Dolayısıyla Ü’ye avukatı olarak kişilik haklarının korunmasına yönelik dava açmasını tavsiye ederim.
Kişilik hakkına saldırı sonucu, saldırının durdurulması, önlenmesi, hukuka aykırılığının tespiti, maddi tazminat, manevi tazminat ve vekâletsiz iş görmeden kaynaklanan davalar açılabilir.
Olayda da özel hayatın gizliliğini ihlal eden saldırı gerçekleştiğinden artık önleme davası açılamaz ve günlük gazetenin dağıtımı da gerçekleştiğinden durdurma davası açılması da mümkün değildir. Ancak hukuka aykırılığın tespiti ve varsa maddi zarar için maddi tazminat davası açılabilir. Olayda Ü, çocukluk arkadaşı ile sevgilisi gibi gösterilmiş olduğu ve yat gibi kamusal olmayan alanda mayolu çekilmiş fotoğrafları yayınlandığı için ve kamunun öğrenmesinde fayda bulunan bir haber niteliği taşımadığı için duyduğu acı ve elem dolayısıyla da manevi tazminat davası açabilir. Burada Ü’nün kamuya mal olmuş bir kişi olması durumu değiştirmez. Her ne kadar kamuya mal olmuş kişilerin özel hayat sınırları daha dar olsa da onların da özel ve gizli alanları mevcuttur. Dolayısıyla yat gibi kamuya açık olmayan bir alanın uzaktan gizlice çekim yapılarak özel hallerin yayınlanması doğrudan kişilik haklarını ihlal etmektedir. Ayrıca ne bu fotoğrafların yayınlanmasında ne de asılsız evlilik haberinin yazılmasında kamunun üstün bir yararı vardır. Dolayısıyla hukuka uygunluk sebebi de bu durumda mevcut değildir. Ü ayrıca Basın Kanunu kapsamında süreli yayından düzeltme metni yayınlamasını da talep edebilir.
Ayrıca Ü’nün gazetecilerin lokanta çıkışında fotoğrafını çekmelerine izin vermesinin açılması düşünülen davalara etkisi olmaz. Zira haberde fotoğraf çektirilmesi ile verilen rızanın amacı aşılmış, yalan haberlere konu edilmiş, özel hayata müdahale için kişinin verdiği rızanın kapsamı dışına çıkılmıştır. Bu nedenle verilen rıza dava açılmasını ve manevi tazminat istenmesini engelleyemeyecektir.
2. K açısından da özel hayatın gizliliği ve kişinin resmi üzerindeki hakları ihlal edilmiştir. K ise kamuya mal olmuş bir kişi olmadığı için onun özel hayatının alanı Ü’ye göre çok daha geniştir ve bütün bu alan içinde korunması gerekir. K’ya da kişiliğin korunması amacıyla hukuka aykırılığın tespiti, maddi zarar varsa maddi tazminat davası ve manevi tazminat davası açmasını tavsiye ederim. K’nın rızası da, rıza gösterilen maksat aşıldığı için, kişilik hakkının ihlalini engellemeyecektir.

3. Haberde yazı dizisinin hafta sonundan itibaren yayınlanacağının duyurusu yapılmış olsaydı, yayınlanmış kısımlar için yukarıda yapılan açıklamalar geçerli olurdu. Ancak yayınlanmayan kısımlar için kişilik haklarının ihlali henüz gerçekleşmemiş olduğundan bu aşamada önleme davası açılmasını tavsiye ederdim. Ayrıca yazı dizisi belli süreçte devam eden bir saldırı olduğu için durdurma davası açılmasını da tavsiye ederdim. 

1 yorum: