FATİH SULTAN MEHMET ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
İDARE HUKUKU I FİNAL SINAVI SORULARI
04 Ocak 2016
NOT: Sınav süresi 2 buçuk saattir; sınavda konuşmak/haberleşmek ve cep
telefonu gibi elektronik alet kullanmak kesinlikle yasaktır; kitap, mevzuat ve
ders notu gibi dersle ilgili kaynaklar serbestçe kullanılabilir. Başarılar
dileriz...
OLAY
İller Bankası İstanbul Bölge
Müdürlüğü’nde sözleşmeli avukat olan (S), aynı zamanda hakim ve savcılık
sınavına girmiş ve sınavı kazanmıştır. Henüz (S)’nin stajı bitmeden Adalet
Bakanlığının yayınladığı Adlî Yargı Hâkim ve Savcı Adayları ile İdarî Yargı
Hâkim Adaylarının Staj Dönemi ile Staj Mahkemelerine İlişkin Yönetmelik’te
yapılan değişikliğe göre stajı tamamlayan adaylara bitirme sözlü sınavı
getirilmiştir. (S), yapılan bitirme sınavında başarısız olmuştur.
Ahmet Cevdet Paşa İlkokulu’nda
öğretmen olan (Ö) hakkında, borsada hisse senedi alıp satması sebebiyle okul
müdürü tarafından, daha önce alınan herhangi bir disiplin cezası olmadığı için,
kanunda ilgili disiplin suçu için öngörülenin bir alt cezası olan aylıktan
kesme cezası verilmiş ve bu ceza okul panosunda ilan edilmiştir. (Ö),
hakkındaki disiplin işleminden ilan ile haberdar olmuş ve bu duruma kızarak
istifa edip öğretmenliği bırakmıştır.
Kadıköy
ilçesi Erenköy Mahallesinde 750 m2’si bahçe olan bir dönüm arsanın
ve üzerindeki iki katlı konutun sahibi olan (O), imar planında bahçenin yeşil
alan olarak gösterilmesi sebebiyle belediyeye müracaat edip kamulaştırılmasını
istemiş fakat belediye talebe karşı herhangi bir cevap vermemiştir. Ayrıca imar
planında 5 kat yapılaşmaya müsait olan konutun 5 metre üzerinden elektrik hattı
geçirileceği gerekçesiyle, iki katlı konut alanı elektrik iletim şirketi olan
AYEDAŞ tarafından kamulaştırılmıştır.
Deniz
kıyısında bir alanı dolduran Kadıköy Belediyesi, bu alanı, bir sözleşme ile
kafeterya olarak işletmek isteyen (Z)’nin kullanımına bırakmıştır. Bu
sözleşmenin varlığına rağmen (Z), idare tarafından fuzulî şâgil addedilerek
kendisinden ecrimisil istenmiştir. (Z), idare ile arasında sözleşme ilişkisi
olduğunu, fuzuli şâgil olarak kabul edilemeyeceğini iddia etmektedir. İdare ise
ilgili taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufunda olduğunu ve belediyenin burayı
doldurmuş olsa dahi taşınmazın mülkiyetine sahip olmadığını dolayısıyla kişinin
hala fuzulî şâgil olduğunu iddia etmektedir.
SORULAR
1-
İller bankasının ve Kadıköy
Belediyesinin idari teşkilat içindeki yerini tespit ederek devlet tüzel
kişiliği ile aralarındaki ilişkinin hukuki niteliğini açıklayınız.
Cevap 1.a. İlgili mevzuat çerçevesinden İller Bankası’nın
idari teşkilat içerisindeki yerine ilişkin iki temel tartışma ekseninden
hareket edilerek bir belirlemede bulunulabilir:
Bunlardan ilki
İller Bankası’nın idari teşkilat içinde yer almadığının kabulüne dayanır:
Banka, Kuruluş Kanunu'nun
1. maddesinde de belirtildiği üzere özel hukuk hükümlerine tabi, özel hukuk tüzel
kişiliği haiz, anonim şirket statüsünde bir kalkınma ve yatırım bankasıdır. Kanun
koyucunun, 6107 sayılı Kanun ile İller Bankası'nın tüm iş ve işlemlerinde özel
hukuk hükümlerine tabi olarak, olanakları ölçüsünde yerel yönetimlerin her
türlü kredi ihtiyaçlarını karşılayan ve bankacılık işlemlerine aracılık eden,
bunlar için projeler üreten, danışmanlık hizmeti veren ve anonim şirket
şeklinde yapılanan, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'na göre örgütlenen, çağdaş
bankacılık esaslarına göre faaliyet gösteren ve görev alanlarında uzmanlaşmış
bir kalkınma ve yatırım bankasına dönüşmesini amaçladığı görülmektedir.
İller Bankası,
6107 sayılı Kanun dışında Bankacılık Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümleri
çerçevesinde, özel hukuka ve özel işletmecilik esaslarına tabi olarak faaliyet
yürüttüğünden, özel hukuk hükümlerine bağlı tutulan bu bankanın hizmeti
Anayasa'nın 128. maddesi kapsamında genel idare esaslarına göre yürütülmesi
gereken asli ve sürekli görevlerden sayılamaz denilebilir.
Bu halde İller
Bankası ile devlet tüzel kişiliğini kullanan ve Kanunda ilgili olduğu
belirtilen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (Bayındırlık ve İskan Bakanlığı)
arasında idarenin bütünlüğüne ilişkin idari vesayet ya da hiyerarşi
ilişkisinden bahsedilemeyecektir. Ancak Bakanlığın dışarıdan yapmış olduğu
denetimin niteliği kolluk denetimi olabilecektir.
Diğeri ise İller
Bankası’nın bir kamu tüzel kişisi olduğu ve idari teşkilat içinde yer aldığı
kabulüne dayanır:
İller Bankasının
tabi olduğu mevzuat gereğince yönetim ve denetim kurullarının ağırlıklı olarak
merkezi idare tarafından oluşturulması, sermayesinin ve gelirlerinin kamu
tarafından sağlanması, genel müdürünün Başbakan tarafından atanması gibi
düzenlemelerden dolayı bu Bankanın İdare'nin bütünlüğü içinde yer almaktadır.
Bankanın gerçek niteliği kamu tüzel kişiliğidir ve bunun bankacılık esaslarına
ve özel işletmecilik kurallarına göre faaliyette bulunan bir banka hüviyeti taşımaz.
İller Bankası
Anonim Şirketi merkezi yönetim ve yerel yönetimler arasında nakit akışını
sağlayan, yerel yönetimlere finansal ve teknik hizmet veren bu haliyle genel
idare içinde yer alan bir kamu tüzel kişisidir. Bu durumda Banka ile devlet
tüzel kişiliğini kullanan ve Kanunda ilgili olarak belirtilen Bakanlık
arasındaki ilişki idari vesayet ilişkisi olacaktır.
Her iki yaklaşımın
da ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde savunulması mümkün olabilse de bizim
kanaatimizde iller bankası kamu kesiminde yer alan özel hukuku tüzel
kişilerinden biridir. Yani ne tam anlamıyla özel hukuk tüzel kişisi ne de
tam anlamıyla kamu tüzel kişiliğine sahiptir. Bunlar üzerinde mevzuatta
gösterilen idari birimlerin ancak kanunda gösterildiği şekilde denetim yetkisi
vardır; bu yetkiyi hiyerarşi veya idari vesayetle te’vil etmek mümkün değildir.
Diğer taraftan bunların görev ve faaliyet alanı diğer bankalardan farklı olarak
kanunla düzenlenen alanlarla sınırlı olup karar organını kamu personelleri teşkil
etmektedir.
Cevap 1.b.
Kadıköy Belediyesi: Kamu tüzel kişiliğini haiz, kanunda kendisine görev olarak
verilmiş hizmetleri kendi coğrafi sınırları içerisinde yerine getirmekle
görevli olan bir kamu idaresidir.
İdare teşkilatı içindeki ayrımalar
bakımından ise yer bakımından yerinden yönetim kuruluşu olup kamu idaresi
niteliğinde bir yerel yönetim birimidir. Devlet tüzel kişiliği ile arasındaki
ilişki anayasanın 127 nci maddesi gereği idari vesayet ilişkisidir.
2-
Olayda yer alan tüm idari işlemleri
tespit ederek maddi açıdan tasnif ediniz.
İdari işlemler, idari makamların kamu
gücü kullanarak idare işlevine yönelik olarak tesis etmiş oldukları idare
hukuku alanında sonuç doğuran hukuki işlemlerdir
Maddi bakımdan idari işlemler
düzenleyici işlemler ve birel işlemler olarak tasnif edilebilir. Birel işlem
belli bir kişinin ya da nesnenin hukuki statüsünü etkileyen, değiştiren onları
bir hukuki statüden çıkarıp başka bir hukuki statüye sokan işlemdir.
Düzenleyici işlemler, idarinin yasa
koyucudan sonra ikincil nitelikte kullandığı kural koyma yetkisi görünümünde
olan soyut, kişilikdışı ve sürekli olma özelliğine sahip işlemlerdir.
Hakim ve Savcılık sınavına girmek ve
kazanmak: Birel şart işlem niteliğindedir.
Yönetmelik değişikliği: Genel
düzenleyici işlemdir.
·
Hakim
ve savcılık staj bitirme sınavı: Birel şart işlemdir.
·
Adlî
Yargı Hâkim ve Savcı Adayları ile İdarî Yargı Hâkim Adaylarının Staj Dönemi ile
Staj Mahkemelerine İlişkin Yönetmelik değişikliği: genel düzenleyici işlem.
·
Disiplin
soruşturması açılması kararı: Hazırlık işlemidir.
·
Disiplin
cezası verilmesi işlemi: Birel şart işlemdir.
·
İmar
planında değişiklik yapılması işlemi: Karma işlemdir.
·
Belediyenin
kamulaştırma talebi karşısında susması: Zımni ret olup, birel şart işlemdir.
·
İdarenin
ecrimisil istemesi işlemi: Birel öznel işlemdir.
·
Kamulaştırma
işlemi: Birel şart işlemdir.
·
Deniz
kıyısının doldurulması: İdari karara dayanarak yapılması gerekliliğinden dolayı
idari işlemin uygulanması anlamındadır; uygulama işlemdir.
·
Kafeterya
işletmesi için yapılan sözleşme: idarenin yaptığı kamu malından yararlandırma
sözleşmesidir. İlgili sözleşmenin dayanağı olan idari karar ise, birel şart
işlemdir.
3-
Avukat (S)’nin hakim olarak
atanabilmek için staj bitirme sınavına girmek zorunda olup olmadığını gerekçeli
olarak açıklayınız.
Burada tartışılması gereken (S)’nin staja
başladığı dönemde geçerli olan yönetmelik kuralları bakımından kazanılmış
hakkının olup olmadığı sorunudur.
Kazanılmış haktan bahsedilebilmesi
için hukuka uygun şekilde elde edilmiş bir hakkın varlığı gerekir. Bir hakkın
kazanılması için ise genel düzenleyici işlemlerde hakkın potansiyel olarak
kazanılma ihtimalinin varlığı yeterli olmayıp, bu hakkın sübjektif bir işlem
ile kazanılmış olması aranmaktadır; yani genel düzenleyici işlemlerle
düzenlenen statünün şahsileşerek, kişiselleşerek elde edilmesi gereklidir.
Çünkü idare egemenlik yetkisinin bir gereği olarak her zaman genel düzenleyici
işlem tesis edebilir, bir hakkı ortadan kaldırabilir, değiştirebilir ya da geri
alabilir.
Bu düzenlemeyi yaparken kazanılmış
haklara saygı ilkesi gereği genel düzenlemede yapılan değişiklik öncesindeki kişiselleşmiş
durumun korunması hukuk devletinin bir gereğidir.
Olayımızda (S), hakim/savcı adayı
olduğu sırada ilgilisi olduğu yönetmelikte yapılan değişiklikle hakim savcı
olmak için yeni bir sınav ihdas edilmiştir. Bakıldığında (S)’nin yönetmelik
değişikliği öncesindeki statüsü bakımından hakim/savcı adayı olduğu ve
değişiklik sonrasında ise bu statüsünün korunduğu görülmektedir. Ancak idare yaptığı
bir değişiklikle hakim/savcı adaylarının bitirme sınavına girmesi gerekliliğini
düzenlemiştir. Burada (S)’nin kazanılmış hakkının varlığından söz etmek mümkün
değildir. (S) hakim/savcı adayıdır, bu statüsü değişiklikten sonra da
korunmaktadır. (S) değişiklik yapılmamış olması halinde sınavsız hakim/savcı
olma “kazanılmış hakkım” ihlal edildi şeklinde yapacağı savunması yerinde
olmayacaktır. Çünkü (S), hakim/savcı olma hakkını henüz kazanmamıştır. Hakim/savcı
adayı olmak demek, hakim/savcı olmak hakkını kazanmış olmak demek değildir.
Henüz tamamlanmamış hukuki işlem ya da durumların, ilgililerin lehine bir hak
doğurma yetenekleri yoktur. Doğmamış bir hak, kazanılmış hakkın korunması
bağlamında korunması düşünülemez. Ancak hukuka uygun bir şekilde hakim/savcı
adayı olan (S), stajını bitirdiğinde sınav olmaksızın hakim savcı olma konusunda
“haklı beklenti” sinin hukuken korunma olanağının mümkün olabileceğini
söyleyebiliriz.
Açıklamalardan anlaşılacağı üzere
(S), sınavsız biçimde stajını tamamlayıp hakim/savcı olma konusunda haklı
beklentisinin hukuken korunmasının olanağı olsa da (S)’nin hakim/savcı olmak
konusunda kazanılmış hakkının varlığından söz edemeyiz. Bundan dolayı (S) hali
hazırda aday olduğu için, hakim/savcı olma hakkını kazanmadığı için, idarenin
adaylara yönelik yönetmelik değişikliği ile ihdas etmiş olduğu bitirme sınavına
girmek zorundadır.
4-
Öğretmen (Ö) hakkında verilen
disiplin cezasının hukuka uygun olup olmadığını idari işlemin unsurları
bakımından tek tek değerlendirerek açıklayınız.
Disiplin cezası verme işlemini idari
işlemin beş unsuru bakımından inceleyelim;
Yetki Unsuru:
İşlemin hangi idari makam tarafından yapılacağı yetki unsuru ile açıklanır.
Mevzuatta yetkili makam olarak gösterilen kimse, işlem ancak o makam tarafından
yapıldığında hukuka uygun olur. Yetki sakatlığının icazet yolu ile giderilmesi
mümkün değildir.
Milli Eğitim Bakanlığı Disiplin
Amirleri Yönetmeliği’nde ilkokul öğretmenlerine disiplin cezası vermeye yetkili
disiplin amiri okul müdürü olarak düzenlenmiş olsa da 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa göre kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını disiplin
kurulları, memuriyetten çıkarma cezalarını yüksek disiplin kurulları vermekle
yetkilidir. Olayda öğretmen (Ö)’nün fiili kademe ilerlemesinin durdurulması
cezasını gerektiren suç tiplerinden birisi olarak değerlendirildiğinden, bir
alt ceza tatbik edilse bile ilgili disiplin cezasını verme yetkisi disiplin
kuruluna aittir; müdüre değil. Dolayısıyla işlem yetki bakımından hukuka uygun
değildir.
Şekil Unsuru: İdari işlem oluşma sürecinde takip edilecek
yöntemler ve işlemin icrai nitelik alması için tamamlanması gereken hususlar
şekil unsurunu oluşturmaktadır. İdare hukukunda kural olarak yazılı şekilde
olmakla birlikte, kolluk işlemleri gibi alanlarda sözlü idari işlemlere de
rastlanmaktadır.
İdari işlemler tesis olunurken öngörülen
şekil şartlarına uyulmaması iptal nedeni olmakta şekil eksikliği, sonucu
etkilemiyorsa ve işlem kamu düzeni ile ilgili değilse iptal nedeni olarak
sayılmamaktadır.
Disiplin soruşturmasının amacı,
disiplin suçu teşkil ettiği ileri sürülen fiil ve bu fiili islediği iddia
edilen kişi hakkında her türlü araştırmayı yaparak sorumluluğun belirlenmesi
olup soruşturmanın gizliliği esastır. Disiplin cezasını düzenleyen hükümlerde
cezanın tebliğ edilmiş olmasına hükümler bağlanmıştır. Ancak olayda disiplin
cezası tebliğ değil okul panosunda ilan edilmiştir. Hâlbuki cezanın tebliği kurucu
şekil şartlarından birisidir ve adil yargılanma hakkı ve dinlenilme hakkı gibi
kurumları canlandırmaktadır. Bu bakımdan disiplin cezasının ilgilisine tebliğ
edilmeyip okul panosunda ilan edilmesi idari işlemin şekil bakımından
sakatlığına neden olmuştur.
Ayrıca öğretmen (Ö), hakkındaki
disiplin işleminden ilan ile haberdar olduğundan dolayı anayasa ve 657 sayıl
kanun gereği, savunma hakkının yerine getirilmesi için imkan verilmediği
anlaşılmaktadır. Bu sebeplerle olaydaki disiplin işlemi şekil unsuru yönünden
hukuka aykırıdır.
Sebep Unsuru: Sebep
unsurunu idareyi işlem tesis etmeye yönelten hukuki ya da maddi gerekçeler
oluşturmaktadır. Olayda yer alan disiplin cezası işleminin sebep unsurunu
(Ö)’nün borsada hisse senedi alıp satması oluşturmaktadır. (Ö)’nün bu eylemi
mevzuatta, memurların ticaret yapmak ya da memurlara yasaklanan diğer kazanç
getirici faaliyetlerde bulunmak (DMK m.125/D/h) çerçevesinde düşünülebilir.
Ancak memurların yasaklı olduğu eylem ve hareketleri düzenleyen DMK m.28 ‘de Devlet
memurlarının yönetim kurulu üyesi, denetçi veya her ne şekilde olursa olsun
şirket personeli olarak anonim şirketlerde görev almaları yasaklanmış olmakla
birlikte, genel olarak anonim şirketlerde ve halka açık anonim şirketlerde
hisse senedi sahibi olmalarına ilişkin herhangi bir yasak bulunmamaktadır.
Hisse senedi sahipliği, şirketin kuruluşundan sonra hisse senedi devralmak veya
sermaye artışına iştirak etmek suretiyle olabileceği gibi şirketin kuruluşunda
kuruluş sermayesinin bir bölümüne iştirak etmek suretiyle de olabilmekte,
anonim şirketlerde kuruluştan veya sonradan hisse senedi sahibi olmak, hisse
senedi sahibine tacir ve esnaf niteliğini kazandırmamaktadır. Dolayısıyla
işlemde kanunda borsa hissesi alıp satma için öngörüldüğü iddia edilen ceza
olan kademe ilerlemesinin durdurulması kapsamında bir disiplin suçu
oluşmamıştır. Bu bakımdan idari işlem sebep unsuru bakımından da hukuka
aykırıdır.
Konu Unsuru: İdari
işlemin hukuk aleminde yaptığı etki ve doğurduğu sonuçtur. Sebep unsuru ile
konu unsuru genellikle iç içedir. Olayımızda borsa hissesi alıp satma eylemine
karşılık kademe ilerleme cezası verilmesi düşünülmüş ancak daha önce disiplin
suçu işlemediği için aylıktan kesme cezası verilmiştir. Bu idari işlemde
verilen disiplin cezası işlemin konusunu oluşturmaktadır. Ancak kanunda kademe
ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektiren disiplin suçları arasından borsa
hissesi alıp satma eylemi gibi bir suç tanımı olmadığından dolayı buna karşı
uygulanan disiplin cezası da hukuka aykırıdır. Dolayısıyla işlem konu unsuru
bakımından da hukuka aykırıdır.
Amaç Unsuru: İdari
işlemin amaç unsuru idari işlemden beklenen nihai amaç olan kamu yararıdır.
Bunun dışında, kişisel, siyasal ya da belirli bir çıkar doğrultusunda tesis
olunan işlemler amaç bakımından sakattır. Disiplin cezası verilmesi işleminde
borsa hissesi alma disiplin suçu olmadığından sebep ve konu bakımından sakat
olduğunu söylemiştik, disiplin suçu olmayan bir fiilden dolayı disiplin cezası
verilmesi ise kamu yararına uygun olmadığı söylenebilse de, olayda kamu yararı
dışında başkaca bir amacın açıkça benimsendiğini gösteren bir bilgi
bulunmadığından dolayı amaç sakatlığının bulunduğunu söylememiz pek mümkün
değildir.
5-
Öğretmen (Ö)’nün istifa etmesinin,
hakkında verilen disiplin cezasının uygulanması üzerinde ne gibi tesirleri söz
konusu olabilir? Şayet henüz disiplin soruşturması devam ederken istifa etse
idi cevabınız değişir miydi? Gerekçeli olarak açıklayınız.
Bir kurumda çalışan memurun disiplin
suçu işledikten sonra başka bir kuruma geçmesi, istifa etmesi, emekli olması o
disiplin suçu hakkında kovuşturma yapılmamasına ve ceza verilmemesine sebep
teşkil etmez. Bu gibi durumlarda memurlar hakkında disiplin soruşturması devam
edecek ve gerekli disiplin cezası verilecektir. Bu halde memurlar hakkında
memurun disiplin suçunu işlediği kurumun disiplin cezası vermeğe yetkili amiri
veya disiplin kurulu disiplin cezası verecektir.
İstifa etmesi veya emekliye ayrılması
durumlarında da aynı yol izlenecektir. Zira bu memurların tekrar aynı veya
başka kurumlarda görev alma imkanı olabilmektedir. Disiplin cezaları verilirken
dikkate alınacak olan tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için de
soruşturmanın sonuçlanması gerekmektedir.
İstifa ettikten sonra verilen
disiplin cezası, kademe ilerlemesinin durdurulması ya da aylıktan kesme
uygulanabilir nitelikte cezalardır. Dolayısıyla cezanın istifa etmeden önce
verilmiş olması ile sonra verilmesi arasında bir fark yoktur.
6-
(O)’ya
ait olan iki katlı konutun AYEDAŞ tarafından kamulaştırılmasının hukuka
uygunluğunu yetki, sebep ve konu yönünden değerlendiriniz.
Yetki Unsuru:
Kamulaştırma yetkisi ancak kamu tüzel kişiliğine sahip olan idareler
kullanılabilecek bir yetkidir. Özel hukuk tüzel kişisi olan AYEDAŞ’ın
kamulaştırma yapması idari işlemin yetki unsuru bakımından sakat hale
getirecektir. Ancak Kamulaştırma Kanunu çerçevesinde yetkili idare tarafından
AYEDAŞ (özel kişi) lehine kamulaştırma mümkün olabilecektir.
Sebep Unsuru: Elektrik
iletiminin sağlanması için kamulaştırma yapılması kamu yararına yönelen bir
faaliyet olduğundan kural olarak hukuka uygundur. Ancak olayda kamulaştırmayı
gerektirecek bir sebepten ziyada irtifak hakkının tesis edilmesini gerektiren
bir sebebin bulunması kamulaştırma işlemini sebep unsuru yönünden hukuka aykırı
hale getirmektedir.
Konu Unsuru: Elektrik
iletimini sağlamak üzere iki katlı konut alanının tamamının kamulaştırılması
yerine evin tamamının yıkılması yerine evin üzerinden irtifak hakkı tesis etmek
suretiyle kamulaştırılması gerekirken evin tamamının kamulaştırılması işlemi
konu yönünden sakat hale getirmiştir. Olayda irtifak hakkının kurulması
gerekirken, kamulaştırma yapılması konu yönünden hukuka aykırıdır.
7-
(O),
750 m2’lik bahçesinin imar planında yeşil alan olarak gösterilmesin
idare hukukundaki anlam ve işlevini belirterek, (O)’nun buna karşı açacağı
idari davada mahkemenin ne yönde karar vermesi gerektiğini gerekçeli olarak
açıklayınız.
İmar planları karma nitelikli idari
işlemlerdir. Tüm malikleri ilgilendirdiği için genel nitelikte olmakla
birlikte, parseller bakımından statü değişikliği sonucu doğuracak düzenlemeler
içerdiğinden dolayı da birel niteliktedir.
Özel hukuk kişisi olan (O)’nun
mülkiyetinde bulunan 750 m2’lik bahçesinin yeşil alan olarak
gösterilmesi, (O)’nun bu alan üzerindeki yapılaşma hakkı gibi mülkiyet
hakkından kaynaklanan haklarını kullanmasına engel teşkil edici niteliktedir.
Bu sebeple malik (O), mülkiyet hakkının imar planı ile kısıtlandığı gerekçesiyle
açacağı davada mahkeme, imar planının sebep olduğu mülkiyet hakkı
sınırlamasının giderilebilmesi için, ilgili alanın kamulaştırma değerini tespit
ederek malik (O)’nun uğradığı başkaca zararlarla birlikte tazminat kararı
verecektir. İdare bu tazminatı ödemekle ilgili alanı kendi adına tapuda kayıt
ettirme imkânına sahip olmaktadır.
8-
Deniz kıyısında belediye tarafından
doldurulan alanın kamu malları teorisindeki statüsünü ve bundan yararlanma
usulünü açıklayınız.
Kamu malları, doğal nitelikleri
gereği herkesin ortak yararlanmasına açık olan sahipsiz mallar ile kamu tüzel
kişileri tarafından herkesin ya da halkın bir kısmının yararlanmasına ayrılan
orta malları ve kamu hizmeti niteliğindeki etkinliklerin konusu ve aracı olan
mallar kamu malı olarak tanımlanabilir. İdarenin bu malları kamu hukuku
rejimine tabidir. İdarenin kamusal malı sayılmayan malları ise idarenin özel
mallarıdır. İdarenin özel alları özel hukuk hükümlerine tabidir.
Deniz kıyısı anayasal anlamda
devletin hüküm ve tasarrufunda olan mallar arasında olup sahipsiz mallar
kategorisinde olup herkesin kullanımına açıktır. Kıyının doldurulmasından sonra
oluşan alan, doldurma ile kıyı niteliğine sahip olacağından kamu mallarından
sahipsiz mallar içerisinde olacaktır.
Kamu mallarından yararlanma usulü;
herkesin izin almaksızın, eşit bir biçimde, karşılık ödemeksizin yararlanmasını
öngören genel yararlanma şeklinde olabileceği gibi sadece bazı kimselerin,
izinle, ücret karşılığı yararlanması şeklinde de mümkün olmaktadır.
Sahil üzerine kafeterya işletmek
amacıyla (Z)’ye kullandırılması özel istisnai yararlanmadır. Özel yararlanma
usulü bakımından ise sahilde kafeterya işletilmesi tahsis doğrultusunda ve tahsise
uygun nitelikte bir yararlanma olmadığından dolayı özel istisnai yararlanma
kategorisinde değerlendirilmelidir. Özel istisnai yararlanmada yararlanma, kamu
malının tahsisini bozacaksa veya ortadan kaldıracak özelliklere sahipse hukuka
aykırı bir yararlanmaya dönüşür.
9-
(Z)’nin fuzuli şagil olarak
değerlendirilmesinin mümkün olup olmadığını değerlendiriniz.
Yönetmelik m.4/d fuzuli şagil,
idarenin malını idarenin izni olmaksızın
her ne surette olursa olsun kullanan, elinde bulunduran ya da tasarrufta
bulunan olarak tanımlanmıştır. Olayda
belediye ile (Z)’nin arasında bir sözleşme olduğu belirtilmiştir. Anayasanın ve
ilgili mevzuatın açık düzenlemesine göre kıyılar üzerindeki hüküm ve tasarruf
yetkisi devlet tüzel kişiliğine (hazineye) ait olduğundan dolayı, kıyılar
üzerinde belediyenin herhangi bir hüküm ve tasarruf yetkisinden
bahsedilemeyecektir. Bu sebeple belediye ile (Z) arasında imzalanan sözleşme
yoklukla malüldür. Belediye ile (Z) arasındaki sözleşmenin varlığı, idarenin
iznine delalet etmediğinden, fuzuli şagil olmak için gerekli olan “idarenin
izni olmaksızın” şartı olay bakımından sağlandığından (Z) fuzuli şagil niteliğini
haizdir.
10- Belediye
ile (Z) arasında imzalanan sözleşmenin niteliğini çeşitli ihtimallere göre
açıklayınız.
İdareler sözleşme yapabilir. Bu
sözleşme özel hukuk sözleşmesi olabileceği gibi idari sözleşme de olabilir. Bir
sözleşmenin idari sözleşme olup olmadığının tespiti için tarafların idare ya da
özel kişi olmasının öneminin yanında sözleşmenin konusuna bakılması gerekir. Kural
olarak taraflardan birisi idare olan ve sözleşmenin konusu idari bir göreve
ilişkin sözleşmeler idari sözleşmedir.
Olayda Belediye ile (Z) arasındaki sözleşme,
sözleşmenin içerdiği hükümlere göre idarenin özel hukuk sözleşmesi ya da idari
sözleşme olabilir.
İdarenin özel hukuk sözleşmeleri,
özel hukuk kurallarına göre yaptığı, tarafların eşit hak ve imtiyazlara sahip
olduğu, herhangi bir tarafın üstün ve ayrıcalıklı olmadığı sözleşmelerdir. Bu
sözleşmelerin uygulanması sırasında çıkacak uyuşmazlıkların çözüm yeri kural
olarak adli yargı ve tabi olacakları hukuk; medeni hukuk, borçlar hukuku ve
ticaret hukuku gibi özel hukuk kurallarıdır. Bir taşınmazın veya işyerinin
kiraya verilmesi, araç-gereç veya diğer taşınır mallarla taşınmaz malların
satımı, özel hukuk sözleşmeleridir.
İdarî sözleşmeler, idarenin idare
hukuku kurallarına göre yapmış olduğu ve idarenin üstün ve ayrıcalıklı
yetkilere sahip olduğu sözleşmelerdir. Bu sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların
çözüm yeri idarî yargı mercileridir. İdarî yargı yeri kişisel hakların
korunması yanında kamu yararını da gözetir ve herhangi bir zarar görmemesini
sağlar. Sözleşmede akdedilen hususlar dikkate alındığında idareye üstün ve
ayrıcalıklı yetkilerin tanınması olgusu gibi eşitliği bozan bir durum söz
konusu ise veya sözleşmenin konusu böyle bir ayrıcalığı zorunlu kılıyorsa bu
sözleşme idari bir sözleşmedir.